Biyolojik-psikolojik-sosyal-kültürel bir hastalık: Bağımlılık

Bağımlılığın tanımından kısaca söz edecek olursak; bireyin, fiziksel ve ruhsal olarak pek çok zarar görmesine rağmen bağımlısı olduğu maddeyi kullanmaya ya da bağımlısı olduğu davranışı yapmaya devam etmesi durumudur. Öncelikle bağımlılık 4 farklı yönü olan bir hastalıktır. Biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel bir bozukluktur. Biyolojik olmasının en temel sebebi beyinde meydana gelen değişimdir. Zevk aldığımız, hoşumuza giden pek çok şey beyinde dopamin salgılanmasına yol açar ve bu durum beynimizde ki nükleus akkumbensi uyarır. Bağımlılığı olan bir bireyin yaşadığı haz striatum da ki dopamini artırmaktan çok orbifrontal kortekste ki aktivasyonu artırıcı etki yapmaktadır ve bu durum beyin ödüllendirme sisteminde ki bir hastalık olarak karşımıza çıkar ve bağımlılık gelişir. Bağımlı bireyin bağımlılığına karşı geliştirdiği toleransı ilerledikçe birey, bağımlısı olduğu davranışsal ya da biyolojik varlığı yüksek bir şiddetle istese dahi, bu durum bağımlısı olduğu bu varlığın verdiği hazdan ziyade amigdalanın dopamine karşı hassaslaşmasının bir sonucudur.

Bağımlılığın psikolojik boyutunu ele alacak olursak; bireyin yaşamında meydana gelen problemler ya da bir psikopatolojik durum onu madde, alkol, kumar, internet gibi bağımlılıkların oluşmasına uygun bir hale getiriyor. Travma sonrası stres bozukluğu olan bir birey bu durumun üstesinden gelmek için maddeye başvurabildiği gibi sosyal fobisi olan bir birey toplum içine çıkabilmek için alkol bağımlısı haline gelebiliyor ya da sınırda kişilik bozukluğu olan bir birey içindeki boşluk hissini doldurabilmek için internet üzerinden online alışveriş bağımlısı olabiliyor.

Bağımlılığı sosyal açıdan ele alacak olursak; bireyin sosyal yaşantısındaki rolü, aldığı sosyal destek, sosyal ortamdaki saygınlığı, kendisini ve çevresini nasıl algıladığı bağımlılıkla ilişkili etmenlerdir.  Örneğin sosyal destek alamayan, aile yapısında sürekli kaos olan, ailesinin tutum ve davranışları baskıcı ya da umursamaz olan ve yaşadığı yerdeki sosyal imkanlar kısıtlı olan bireylerin bağımlılık geliştirme riski diğer bireylere göre daha fazladır. Bağımlılığın sosyal rolü olmasaydı bugün adsız alkolikler, adsız narkotikler ya da buna benzer paylaşım grupları olmazdı ya da son derece işlevsiz ve faydasız gruplar olurdu.

Bağımlılığın yadsınamayacak bir diğer rolü de kültürel rolüdür. Örneğin bir bölgede yaşayan bireylerin belli bir madde ya da alkolü ya da herhangi bir başka bağımlılık türünü normal karşılayıp bir başka bölgedeki topluluğun ise aynı bağımlılık türünü normal karşılamamasıyla kendini açıkça belli etmektedir. Ancak tabi ki olaya ayrı ayrı gözlerle bakmak yerine bir bütün olarak bakmak daha sağlıklı olacaktır. Bağımlılığı sadece psikolojik ya da biyolojik olarak tek tek ele almak yerine daha önce de belirttiğimiz üzere bağımlılığı biyolojik, psikolojik sosyolojik ve kültürel bir açıdan bütüncül bir şekilde ele almamız gerekmektedir.

Fatihcan ÖNCÜ
Uzman Klinik Psikolog

Kaynaklar:
Robinson, T. E., & Berridge, K. C. (1993). The neural basis of drug craving: An incentive-sensitization theory of addiction. Brain Research Reviews, 18, 247–291.

 

PAYLAŞ